Contents:
Çılgın tatillerini geçirecekleri mekanı gören gençler, yemyeşil cennete benzeyen mekanı fazlasıyla sever. Ancak bir süre sonra yerel kutlamaların ve pagan ritüellerinin yapıldığı bu yerin pek de düşündükleri kadar masum olmadığını anlarlar. Kill List tarzı olan yapımın yönetmen koltuğunda Sundance ve South by Southwest film festivallerinde boy gösteren ve eleştirmenler tarafından büyük bir coşkuyla karşılanan "Ayin"in yönetmeni Ari Aster oturuyor. Musa, aşk ateşi ile yanıp tutuşan genç bir adamdır.
Son zamanlarda sosyal medyada da büyük yankı uyandıran büyüyü deneyen Musa, beklediğinden de iyi sonuç alır. Her şey onun düşündüğünden de yolunda gitmiştir ancak bu durum fazla uzun sürmez. Her büyüde olduğu gibi basit görülen bu büyüde onu felakete sürükler. Koruyucu Koruyucu, kendisini bir şiddet sarmalının içinde bulan bir adamın hikayesini konu ediyor.
Yaşanan kavga sonrası işten çıkarılan Lucas bir yandan da sorun yaşadığı polislerle uğraşır. Kızına bakmak için paraya ihtiyaç duyan Lucas, bir striptiz kulübünde çalışmaya başlar. Çetenin artık yeni bir üyesi olan Lucas, kendisini bir şiddet sarmalının içinde bulur.
Sırtımı kaşımazsan sırtını kaşımam deniyor. Mutlu Olmanın Esrarengiz 10 Yolu İnsan hayatı boyunca her şeyde mutluluğu arar. Tam ondort saat oldu beni kahrediyor her umut. Eziyeti de anlardin böylece.. Evet 8 Hayır 1. Yeni bir söz, yeni bir mısra, yeni fikir kâr etmez, ulaşmaz sana.
Korkuluk Korkuluk, kardeşinin intiharındaki sırrı çözmeye çalışan genç bir kadının hikayesini konu ediyor. June ve Carl, henüz çocukken ailelerinin korkunç bir şekilde öldürülmesine tanık olur. Yaşananları içlerinde bir sır olarak saklayan kardeşler, ailelerini kaybettikleri eve bir daha ayak basmaz.
June, kardeşinin intiharının geçmişle bağlantılı olduğunu düşünür ve araştırma yapmak için yıllar önce terk ettiği eve geri döner. Genç kadının tek isteği, ailesini kendisinden alan kötülükten intikamını almaktır. Ancak hiçbir şey bu ikili için kolay olmayacaktır. Kuzenler bu Don Kişotvari maceralarında birbirlerini ve etraflarındaki herkesi kırılma noktalarına getirirler.
Güçlü, zehirleyici ve kendi çıkarları için başkalarını kullanan bir tacir olan eski patronları Eva Torres Salma Hayek ise sürekli enselerinde bitmekte ve onları kendi oyunlarında yenmek için elinden geleni ardına koymamaktadır.
Gaip Gaip, ıssız bir bölgede tatil yapan bir grup insanın başına gelenleri konu ediyor. Aralarında bir grup arkadaş, iki kız kardeş ve evli bir çiftin bulunduğu grup insan, iyice dinlenebilecekleri sessiz sakin bir alanda tatil yapmak için ıssız bir orman bölgesinin içinde yer alan bir otele yerleşir. Ancak aralarından Taner adında bir gencin, ıssız olan bu bölgeye gelmesinin farklı bir amacı vardır. Define aramaya meraklı bir genç olan Taner, ormanlık alanda sonunda amacına ulaşacağına, aradığı defineyi bulacağına inanır.
Bölgeye farklı amaçla gelen sadece Taner de değildir. İki kız kardeş, yıllar önce bölgede şehit düşen dedelerinin bulup onu huzura kavuşturmayı planlamaktadır. Bir yandan ganimet bir yandan da şehit düşen dedelerini arayan gençler, düşündüklerinin aksine hiç beklemedikleri durumlarla karşı karşıya kalır.
İnsanın olduğu her yerde böyle oluyor, çok olduğu yerlerde daha çok oluyor. Demokrasi zamanlarında, çokluk, nicelik belirliyor her şeyi. Sündürmekten, uzamaktan, bolluktan zarar gelmeyeceği söyleniyor. Nicelik niteliği, gövde ruhu, kas gücü gönlü, kalbi eziyor. Az olan herkese az geliyor.
Az okur, az yazar, az izleyici, az çeyiz makbul görülmüyor. Dergi, dernek, sendika, parti, gazete, radyo, televizyon gibi manşetli, misyonlu, anonslu, billboardlu, yüzü insana ve topluma dönük kurumlarda omuz omuza oluşa, saf tutuşa çok bel bağlanır ama işte gün gelir saf tutmak yasak, sosyal mesafe şart olur. Çok abone, çok okur, çok üye, çok seçmen beklenir ama gün gelir selüloz yasak denir. Çoklukta gözü olan, çokluğa karışırmış. Çoğalırsan kendin azalırmışsın.
Gidersen, kaidenden, zemininden ayrılırsan dökülür, büyürsen, uzarsan eksilir, elindekiyle yetinmezsen, başkalarının elindekine uzanırmışsın. Kalabalığa girersen kendinden uzağa düşermişsin. Büyüme hevesindeysen, sadece büyürmüşsün. Cin olmadan adam çarpmaksa muradın, cin olmadan adam çarparmışsın. Birinin gölgesindeysen, kendi gölgen olmaz, olamazmış. Hareket noktanı, ilk adımını, niye doğrulduğunu, yola niye çıktığını unutursan, yoldan sapıp sapmadığını da sürüye kurdun dalıp dalmadığını da emniyetli yoldan emniyetsize geçip geçmediğini de fark edemezmişsin.
Kiminle yola çıktığını unutursan nereye doğru yol aldığını da bilemezmişsin. Ayrıldıklarınla sadece ayrılırsın. Kulağında, kalbinde bir ses, bir yüz, içinde bir sızı bile kalmaz. Arkana bakmazsan, önünü de göremezsin. Gidersin, uzarsın, çoğalırsın ama o kadar. Giderken, zaten, iç ve orta kulağın, kulak memene kadar kendi sesinle doludur. Yeni bir söz, yeni bir mısra, yeni fikir kâr etmez, ulaşmaz sana.
Sana niye ulaşsın söz. Hakikat avuçlarında, tekelinde senin. Bilmediğin yok. Başka bir ses kulağının birinden girip ötekinden çıkmaz. Artık ayna sana, sen aynana meftunsun.
Ayrılır gidersin ağrısız, sızısız. Ayrılan kendi yoluna gider.
Zira herkesin bir yolu olur, illa ki olur. Herkesin yolu kendine gider, kendine varır. Herkes kendi dergisini çıkarır, kendi derneğini kurar. Herkes kendi köşesinde, kendi sözünü söyler. Herkes kendi zemininde kendi cümlesini kurar. Herkes kendi sözünü derler, örer, örgütler. Herkesin sosyal medyası olur.
Herkes kendi mikrofonuna konuşur, kendi sazını çalar, oynar. Horon halay zeybek dağılır. Ve gün gelir, bugün olur, işte o gün herkes kendi kanaatinin önderi olur.
Öyle oldu, öyle olduk. Hayatta sana, bana, size, bize olduğu, bütün derlenmelerimizin harmanlanmalarımızın, alayımızın, halayımızın başına geldiği gibi. Hakikat avucunda ya, yarısı sende yarısı onda kalır. Olan hakikate olur sana bana bir şey olmaz.
Başkaca da bir şey olmaz, çünkü herkes bir yere gidiyordur. Dergiler derlenmeye, dertlenmeye, harmanlanmaya, toparlanmaya yarar. Bunu kaç kez konuştuk aramızda. Hatta hep bunu konuştuk değil mi Süleyman? Aramız varken, birbirimizdeyken. Aynı güzergâh üzereyken, mihrak noktamızı, menzilimizi bir zannederken… Harman yerine sam yeli esmemiş, sap saman, buğday kışır birbirine karışmamışken. Olan sonra oldu. Biz de sonra değiştik.
Birbirine yazma, birbiriyle konuşma, birlikte oturma, kalemini, defterini birlikte açma, yanlışları birlikte silme, yazarak konuşarak birlikte yontulma, birlikte incelme, portakalı dilimleri kadar dilimleme, eksiltmeden, üstünlük kurmadan, alt metinli imalı mesajlarla birbirini incitmeden, sözü sohbeti, çayı şerbeti, öfkeyi muhabbeti birlikte demleme, birlikte içme, birlikte kanmadır dergi dernek Bizim Şaban, Hafız Şaban camiye götürsün diye el arabasına yüklenen kara tosun derisini dedesi gözden kaybolduktan sonra geniş bir kavis çizerek cami yerine derneğe götürmüş de küçük hafızın masum hilesi deşifre olunca derneğin idarecileri deriyi verip Şabanı almak için ha cami ha dernek diye cami derneğine vermişler ya, bizim dergi dernek hikayemiz o misal.
Demem o ki, aynı cezvede pişmek, aynı fincana dökülmek ve beraber köpürmek, bir ustası olmak yazık bize hiç olmadı. Bir ustası olması için çırak olmayı, çıra olmayı, yanmayı, diz kırmayı, boyun bükmeyi kabullenmek gerekiyordu. Duyuşunu, duruşunu, bakışını, döne döne tornadan, tesviyeden, ustanın keskin, derin, testereli ince bakışından geçirmek gerekiyor, ama ustam nerede?
Devrik bir cümleyi kaidesine oturtmak için birbirine, yola, yoldaşa, söze, yazıya dayanmak, yaslanmak gerekiyor ama nasıl? Dergi bu, derlenmek bu, peki var mı?